Hit enter after type your search item
Bilgi Rehber

Ansiklopedik Bilgi

Home / Nedir / Anksiyete Nedir?

Anksiyete Nedir?

/
/
/
2149 Views

Anksiyete

Anksiyete, bireyin günlük yaşamında karşılaştığı olumsuz durumlarla baş edebilmesi için gerekli olan ve yaşanması normal olan bir duygudur. Buna karşın bu duygunun süresi, şiddeti ve görülme yoğunluğu artarak bireyin yaşamına olumsuz yönde etki edecek düzeye ulaşırsa anksiyete psikolojik bir sorun olarak karşımıza çıkmaya başlamaktadır. Anksiyete; organizmayı tehdit eden belirli veya belirsiz bir durum karşısında ortaya çıkan, endişe duygusu ile birlikte seyreden, bedensel uyarılma belirtileri içeren tepkilerin bir bütünü olarak tanımlanmaktadır.

Anksiyeteyi belli olmayan duruma karşı bireyde korku ve endişe duygularını meydana getiren, mevcut veya mevcut olduğu düşünülen tehdide yönelik algılanan duygu olarak ifade etmektedir.  Anksiyete, tehdit ya da tehlike ihtimalinin oluşturduğu sıkıntı ve endişedir. Anksiyeteyi bireyin kendisine yönelik tehlike veya tehdit hissettiğinde meydana getirdiği duygu olarak ifade edilebilir ve anksiyetenin doğal bir tepkidir. Buna benzer şekilde, kişilerin algılanan bir tehdide karşı edindiği baş etme yöntemlerinin yeterli olmadığına dair inanç geliştirdiği durumlarda meydana gelen bir duygudur.

Bireyin yaşamında tehlike yarattığını düşündüğü baş edemeyeceği durumlar karşısında meydana gelen, bilişsel, duygusal, fizyolojik ve davranışsal boyutlara sahip olan karmaşık bir tepki sistemidir. Bu doğrultuda bilişsel boyut tehlike ve tehdit algısını, belirsizlik hissini ve yoğun uyarılmayı; fizyolojik boyut “Merkezi Sinir Sistemi” uyarımı; davranışsal boyut, ajitasyon ve aşırı tepkiselliği; duygusal boyut ise yoğun gerilimi ve korkuyu kapsamaktadır. Ayrıca anksiyete, çok hafif tedirginlik veya gerginlikten panik derecesine kadar uzanan farklı şiddetlerde görülebilmektedir. Bireyde kaygının meydana gelip yoğunlukların farklılık göstermesinde; cinsiyet, karakter, kalıtım, zeka, duygusal durum, sosyal ilişkiler, benlik ve içinde yaşanılan toplum özellikleri belirleyici bir rol oynamaktadır. Anksiyete; doğal afet, kayıp, kaza gibi yaşamı tehdit eden bir durumdan hemen sonra ya da yıllar içerisinde oluşabilmektedir. Bireylerin yaşamı tehdit eden bu durumlarla bağlantılı olarak geliştirdikleri olumsuz düşünceler, depresif inançlar, korkular ve uyku problemleri gibi sorunlar ile anksiyete kendini gösterebilmektedir. Gözlemlenen bu sorunlarla birlikte kaygı bireyin günlük yaşamındaki işlevselliğini büyük 24 ölçüde olumsuz yönde etki etmeye başladığında patolojik anksiyete ortaya çıkmaktadır. Başka bir deyişle kaygının patolojik anksiyete halini alması için; kişinin verilen uyarıcıya süre veya yoğunluk olarak uygun olmayan tepki vermesi, bu tepkinin sürekli yinelenmesi ve bireyin sosyal ya da mesleki yönden işlevselliğinin bozulması gerekmektedir. Anksiyetenin psikolojik sorun olarak karşımıza çıktığında gözlemlenen belirtiler ise bilişsel, duygusal, davranışsal ve fizyolojik olmak üzere dörde ayrılmaktadır.

Buna göre,

  • Bilişsel Belirtiler: Zihinsel bulanıklık, kontrolün yitirileceği korkusu, olayların üstesinden gelememe korkusu, ölüm korkusu, bilişsel bozulma, çevresindekiler tarafından olumsuz değerlendirileceği korkusu, korkutucu görsel imajlar, tekrarlayan korkutucu imgelerdir Dikkati toplamada güçlük çekme, ilginin hemen dağılması, düşünmeyi kontrol edememe, önemli şeyleri unutma, nesnelliğin yitirilmesi de bilişsel belirtiler arasında yer almaktadır.
  • Duygusal Belirtiler: Korku, şaşkın, gergin, dehşete düşme, endişe, tedirginliktir.
  • Davranışsal Belirtiler: Koordinasyon bozukluğu, hareketsizlik, kaçmakaçınma, konuşma bozukluğu, ket vurmadır.
  • Fizyolojik Belirtiler: Çarpıntı, yüksek kan basıncı, baygınlık, hızlı solunum, nefes almada zorlanma, boğulma hissi, titremeler, göz seğirmesi, kaşınma, kasılma, irkilme reaksiyonu, halsizlik, iştah kaybı, karın ağrısı, bulantı, terleme gibi belirtileri kapsamaktadır.

Anksiyete Korku mudur?

Beck’in bilişsel modeline göre, her psikolojik rahatsızlığın temelinde kendine özgü bilişsel bir içerik bulunmaktadır. Anksiyetenin temelinde bulunan otomatik düşünceler ise tehlike ve tehdit içeriklidir. Tehlike ve tehdit içerikli otomatik düşüncelerin sonucu olarak bireyler yaşadığı içsel ve dışsal uyaranları devamlı olarak tehlikeli olarak algılamaktadır ve bu yaşantıda bilişsel süreçlerin hakim olması anksiyete ve korku ile sonuçlanmaktadır. Anksiyete somatik belirtilerle seyreden, normal dışı, sebebi belirli olmayan bir tedirginlik ve korku durumu olarak tanımlanmaktayken; korku ise dışarıdan gelen ve nedeni belirli olan gerçek bir tehdit karşısında bedensel ve ruhsal olarak verilen tepki olarak açıklanmaktadır.

Anksiyete ve Korku Arasındaki Fark Nedir?

Anksiyete ve korku üç temel yapı bakımından farklılık göstermektedir. İlk olarak, korkunun kaynağı belirliyken anksiyetenin kaynağı belirli değildir. Diğer farklılık ise verilen tepkilerin şiddetiyle ilişkili olup korku halinde verilen tepkinin şiddeti anksiyeteye verilen tepkinin şiddetine göre daha yoğun olmaktadır. Üçüncüsü farklılık ise, birey korkuyu tehlike durumunda hissetmekte ve tehlike durumu geçtikten sonra korku duygusu yok olmaktayken anksiyete daha uzun süre hissedilmektedir.

Kaygı

Anksiyete, sürekli kaygı ve durumluk kaygı olarak iki başlık altında ele alınmaktadır. Sürekli kaygı; uyaranlardan bağımsız olarak sürekli huzursuzluk, mutsuzluk ve endişe hali oluşturan kaygı türü olarak tanımlanmaktadır. Bireylerin kişilik yapısına göre şiddet düzeyi farklılık gösteren sürekli kaygının yoğun görüldüğü kişilerde kötümser düşünceler baskın olmaktadır. Durumluk kaygı ise tehlike oluşturan ya da tehdit edici uyaran karşısında ortaya çıkan ve süreklilik göstermeyen duygusal tepki olarak belirtilmektedir. Bu iki kaygı türü karşılaştırıldığında; durumluk kaygı, birey için tehlike veya tehdit yaratan uyaranın yok olmasıyla sonlanmaktayken; sürekli kaygı ise koşullar farklılık gösterse de bireyin kaygıları devam etmektedir.

Anksiyetenin Oluşma Sebepleri

Bir diğer görüşe göre anksiyetenin oluşma sebepleri net olarak bilinmemekle birlikte anksiyetenin oluşumunda psikolojik, çevresel ve biyolojik etkenlerin etkileşiminin önemli bir rol oynadığı düşünülmektedir. Biyolojik etkenler vücudun kimyasal bileşiminin dengesinin bozulmasını; psikolojik etkenler yaşamımız boyunca öğrendiğimiz tutum ve davranışları; çevresel etkenler ise çekişmeler, problemler ve çatışmaları içermektedir. Anksiyetenin nedenlerini; ölüm, iflas, terk edilme, maddi problemler, işsizlik gibi psikolojik nedenler ve fazla alkol kullanımı ya da ilaç kullanımı, hastalık gibi bedensel nedenler olmak üzere iki ana grupta toplamıştır. Kaygıyla ilgili yapılan araştırmaların sonucunda kaygıya sebep olan birtakım risk unsurları tespit edilmiştir. Bu unsurlar; kadın olmak, yalnız veya boşanmış olmak, stresli yaşam deneyimleri geçirmek, kalıtımsal geçişe sahip olmak, düşük eğitim seviyesine sahip olmak şeklindedir. Bilişsel kuram ise anksiyetenin oluşumunda; kişinin tehlike yaratan durumlara karşı baş edemeyeceğine dair bilişlerinin önemli bir rol oynadığını belirtmektedir. Bu anlamda kişilerin anksiyete yaşamasının temel sebebi; durumların kendisi değil, bu durumlarla ilişkili beklentileri ve bunlar ile ilgili çıkarımları olmaktadır. Dolayısıyla anksiyete, bilişlerdeki çarpıtmalarla bağlantılı olarak meydana gelmektedir. Anksiyeteye neden olan çarpıtmaların kaynağında algılanan psikolojik ve fizyolojik tehlike veya tehdit bulunmaktadır. Bu tehlike veya tehditin içeriğinde ise anksiyete kaynaklı şemalar ve olumsuz otomatik düşünceler yer almaktadır. Bu doğrultuda anksiyeteye sahip olan bireylerin en belirgin şemaları dayanıksızlık ve tehlikeyle; otomatik düşünceleri ise tehlike ve tehditle ilişkili olmaktadır.

Anksiyeteye sahip kişiler tehlikenin süreceğine yönelik inanç geliştirmekle birlikte kaygının gerçek olmadığına dair inançları da bulunmakta fakat bu inançlara ilişkin gerçek değerlendirme kapasitesini kaybetmiştir. Anksiyeteye sahip olan kişiler belirsiz bir bunaltıya, tedirginlik duygusuna ve kötü bir şey olacak düşüncesine sahip olmaktadır. Bilişsel kurama göre anksiyeteye sahip olan birey, içten veya dıştan gelen tehditlere karşı kendisinde bir hassasiyetin olduğunu düşünmekte ve bu nedenle sürekli olarak zihninde tehdit içeriği ile meşgul olmaktadır. Bu durumun özünde, bireyin hem otomatik düşüncelerinde hem de şemalarında tehdit içeriğinin devamlı aktif olması bulunmaktadır. Aktif olan olumsuz otomatik düşünceler nedeniyle bilişsel çarpıtmalar meydana gelmekte ve birey bu bilişsel çarpıtmaları anksiyete yaratan durumla baş edebilmek için kullanmaktadır. Bireylerin anksiyeteyle baş etmek için kullandıkları bilişsel çarpıtmaları ise kişiselleştirme, büyütme ve küçültme, felaketleştirme, seçici soyutlama, aşırı genellemedir. Bu bilişsel çarpıtmalar, bilgi işleme sürecinde oluşan gerçeklikle bağdaşmayan, hatalı ve çarpıtılmış yapılar olduğu için birey anksiyete yaratan durumla baş edememekte ve bilişsel kısır döngü meydana gelmekte bu döngü de seçici algıya sebep olmaktadır. Dolayısıyla, kişi anksiyeteyle ilgili içten ve dıştan gelen uyaranları arttıkça, duyduğu her sesi ve çevresinde oluşan her farklılık veya hareketi de tehlike olarak algılamaktadır. Gelecekte yaşayabilecekleri tehdit beklentisine karşı tedirginlikleri nedeniyle anksiyeteye sahip olan bireylerin deneyimleriyle ilgili yanlış çıkarımlar yapmaya yatkın olduğu görülmüştür. Bu çıkarımlar, algılanan baş etme kaynakların yetersizliğiyle ilişkili olmaktadır. Bu bağlamda bu çıkarımlar da hem kaygının artmasına hem de kaygı sorunlarına sebep olmaktadır.

Leave a Comment

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This div height required for enabling the sticky sidebar